“Ne zaman kalben hissettiğim ahlaken iyi olma isteğimi dile getirmeye çalışsam aşağılama ve alayla karşılaştım; ne zaman alçak duygularıma yenik düşsem takdir ve teşvik edildim.”
Lev Tolstoy İtiraflarım adlı kitabında dile getirmiş bu cümlesini. Günümüzden seneler önce yazılmış bu itirafın yaşadığımız anda hala geçerliliğini koruması bana bazı şeylerin insanlık tarihiyle birlikte süregeldiğini yeniden gösterdi.
Lise edebiyat öğretmenimin, “Bu dünyada her şey ters; siyah görünen beyaz, beyaz görünen siyah.” diye söylediği sitemkâr kelimelerini yeni yeni anlayabiliyorum.
Bu terslikte yaşamak o kadar yorucu ki; yapabildiğim karşı konulamaz bir güce karşı ayakta durmaya çabalamak. Tek isteğim hareket edebilmek ama yükümün ağırlığı altında eziliyorum. İtiraf ederek hafifletmekten başka çarem kalmadı bu yükü.
İtiraf ediyorum, kendim gibi yaşarken yargılanmak istemiyorum. İçimden geldiği gibi mutlu bir insan olarak yaşayan ben, istemiyorum artık şu kalıplaşmış tavırları. Yanlış bir şey yapmışım gibi küçümseyen gözlerin kendilerinin en doğrusunu bildiğini sanması ruhumu yaralamaktan öteye gitmiyor. Oysa ben bile kendimi anlamakta zorluk çekiyorken her şeyin cevabına sahip olmalarını hayretle izliyorum.
Nasıl biriyim az çok biliyorum. Eminim bu yazıyı okuyan da okuduğunuz platforma yükleyen de biliyor. Bilmediğimiz şey neden kendimiz için doğruyu isterken yanlışı yapıyoruz? Neden doğrum bu diyenlerle, kendi doğrumuzla denk düşmediği için alay ediyoruz?
Umarım sorularımın cevabını bulabilirim. İtiraf ederek hafifledim mi tam emin değilim ama bir şeyler bir yerlerde kesinlikle değişiyordur.
Peki senin itirafın ne?
Artık deneyip deneyim nefsime yenik düşmekten yoruldum.O kadar çok deneyip batırdım ki her yeni denememde içimden bir ses yine olmayacak diyor.Öğrenilmiş çaresizliği bilinçaltıma işledim resmen.Bu iş öyle veya böyle bir şekilde olacak.Onun için bu sıkıntılı, düşüp kalkmalı sürecin sonunda başardığımda ” Ohh bunu da atlattık” demeyi hayal ederek kendimi avutuyorum.
“Bense,dilce susup bedenle mekânla ve makamla konuşulan bir sis ülkesinden bakmak istemiyordum hayata. konuşabileceklerimin hepsi dilsiz. Dilimi konuşanlarla da konusacak hicbir seyim kalmadı. Ama aynı duygularla konusabileceklerimi arıyorum hep. Gözleri revnak,alnı ak ve yüzünde ağrı kesici bir tebessüm olan kac adam vardır şu hayatta? Sessiz gemilerden inip kaldırımları menevşeye boyamaya kalkan,bu uğurda ölmeyi göze alan kaç adam kaldı şu dünyada? Etraf aydınlansın diye karanlığa karşı kendini mum gibi yakan bilgeler nerdeler?”
Okuduğum ve yıllardır hic unutamadığım,gün boyu yaşadıklarımda kendini bana hatırlatıp duran ve senin yazını okuduğumda da yine bana kendini hatırlatan bu bir parça metin de benim iç sesimin itirafı olsun.. kendi kelimelerimle söyleyeceklerimi değil söyleyeceklerimi arkasına sakladığım bu metin anlatsın..