Dizi, 5-20 dakika arasındaki 18 bölümüyle belki de ders aralarınızda atıştırmalık olarak izleyebileceğiniz seviyede ancak şimdiden uyarayım, hem ders çalışma düzeniniz hem diziden alacağınız haz için hepsini bir anda tüketmeyin. 🙂

Aslında bu dizi son zamanlardaki popülerliğiyle birlikte çok fazla tanınır ve izlenir oldu ancak bu diziye ilişkin genelde gözden kaçırılan ve en azından sosyal medyayı incelediğimde gözden kaçırılan bir iki nokta olduğunu düşündüğümden bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum.

Bunu 3’ten geriye doğru sıralayacağım favori bölümlerim üzerinden anlatmak istiyorum.

Love Death & Robots: 3. Bölüm 18: The Secret War

Öncelikle bölümün dijital çizimleri inanılmaz bir seviyede, bu denli animasyon ve gerçek dışılığı hiç sorgulamadan yutuyorsunuz. Bunun dışında bu bölümde beni etkileyen şey anlatılan hikaye ve askerlerin verdiği mücadeleydi. Askerler, en azından ana karakterimizin duruşu bölüm boyunca beni çok etkiledi. Spoiler vermemek adına en çok sevdiğim kısmı atlamak istiyorum ancak herkesin bir miktar keyif alacağından emin olduğum bir bölüm.

Love Death & Robots: 2. Bölüm 7: Beyond the Aquila Rift

Benim izledikten sonra açık ara en çok etkilendiğim bölümdü. Şüphesiz muazzam bir etki bırakıyor izleyenin üzerinde. Bölüm boyunca hafif tempo ve basit anlaşmazlıklarla ilerleyen bölüm sizin hiç beklemediğiniz bir anda öyle bir yoğunluğa geçiyor ki neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Hikaye ve anlatı olarak, gerçekliğe yaptığı vurgu uzun yıllar boyunca değerini koruyacaktır diye düşünüyorum.

Love Death & Robots: 1. Bölüm 6: When The Yoghurt Took Over

Az önce, yazının girişinde bahsettiğim love, death and robots’un bir hayli popüler olmasına rağmen verdiği ana bir kaç mesajın üzerinde hiç durulmaması konusu benim canımı çok sıkıyordu. Seri içerisinde bir çok bölümde bu bölümdeki distopya üzerinden yapılan eleştiri yapılmakta ancak sanıyorum anlatısı en güçlü olan kesinlikle bu bölümdü. Dizi, oldukça yenilikçi ve teknolojik açıdan günümüz ortalamalarına göre ileride bir yapım olmasına rağmen bu yenilikçi hareketlerin ne kadar tehlikeli olabileceğine yönelik eleştiri yapmaktan hiç çekinmiyor. Hatta gözümüze, o kadar güzel sokuyor ki belki farkına bile varmıyoruz.

Bu bölüm hakkındaki en güzel kritiklerden birine ise buradan ulaşabilirsiniz.

Diğer dizi ve film önerilerimize buradan ulaşabilirsiniz.

İlk olarak filme ilişkin söylemek istediğim bir başka şey ise bu filmin isminin önceden çokça bilinmesi fakat bir şekilde pek fazla izlenilen filmlerden biri olmaması. Bence temel sebebi şu, filmin bıraktığı etki dışarı vurmakta güçlük çektiğimiz şeyleri anlattığından, bu filmden çokça bahsediyoruz ancak onun ağır yapısı, ana akım filmlerinden uzak temposu insanları bu filmi izlemekten alıkoyuyor ve yine bana kalırsa bu ikisi arasında da oldukça ciddi bir bağıntı var. Eğer filmi izlemediyseniz, “ne diyorsun yahu?” diyebilirsiniz ancak “spoiler” vermeden film hakkındaki görüşlerimi anlatmam çok güç.

Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, eğitim ve öğretim meselesini çok az bir süre dahi olsa kafasına takmış birisinin mutlaka ama mutlaka izlemesi gerektiği hatta izlemek zorunda olduğunu düşündüğüm filmdir Ölü Ozanlar Derneği.

Diğer film tavsiyelerimize buradan ulaşabilirsiniz.

Hızlı bir giriş yapmak ve Shahmen’i tanımak adına, bu yazıyı okurken benim favori şarkılarımdan olan The Van Gogh’s Crows’u dinleyebilirsiniz.

Evet, bu yazıyı yazdığım için öncelikle oldukça keyifliyim. Çünkü, benim için ilk keşfettiğimde altın madeni bulmuş gibiydi. Genelde yeni bir şarkı beğendiğinizde, şarkıcının diğer şarkılarına bakar ve hayal kırıklığına uğrarsınız ama Shahmen’in ilk keşfettiğim şarkısı “Mark”ı dinledikten sonra, diğer şarkılarını daha çok, daha çok beğenmeye başlamıştım ve hatta bir süre benim için sonra kötü tek bir şarkısı yoktu. Kaç defa albümlerini baştan sona dinlemişimdir bilmiyorum.

Peki kim bu Shahmen?

Aslında, genellikle ekranın ön yüzündeki “B L S” ile bilindikleri için tek kişi sanılıyor ancak B L S ve SENSE’in kurmuş olduğu bir müzik grubu Shahmen. Davudi sesiyle, dinlediğimiz kişi Los Angeles’lı “B L S” ile yapımcı “SENSE”in birleşmesi ise oldukça ilginç bir hikayeye dayanıyor.

Hikayenin kısası Shahmen – The Stranger parçası içerisinde şöyle geçiyor.

“Been around the world,
already touched six continents,
the same pair of Vans slip-ons walked all of ‘em,
I found SENSE floating on a boat in holland,
and ever since then we been building and acknowledgin
The world is truly strange, and it only gets stranger,
The scenery is beautiful but I also sense danger”

“Dünyayı dolaştım,
Şimdiden altı kıtaya dokundum,
Aynı Vans çifti, hepsinin üzerinde yürüdü,
Hollanda’da bir teknede yüzen Sense’i buldum.
ve o zamandan beri biz inşa ediyoruz ve kabul ediyoruz,
Dünya gerçekten garip ve sadece garipleşiyor
Manzara güzel ama tehlikeyi de hissediyorum”

-The Stranger, Shahmen

Hikayenin tamamına ise buradan ulaşabilirsiniz.

Bu grup için şarkı önerisi yerine albüm önerisi yapmak istiyorum. Shahmen – All in the Circle albümünün tamamını sıraya koyup güzel bir kaç saat yaşayabilirsiniz.

Ayrıca Spotify linki de burada.

Ayrıca müzik tavsiyelerimize göz atmak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

Sözleri:

“You are my angel
Come from way above to bring me love
Her eyes, she’s on the dark side
Neutralize every man in sight

To love you, love you, love you
You are my angel
Come from way above
To love you, love you, love you”

Massive Attack’ın yaptığı her işi kıskandığımı söylemeliyim. Bir duygu, bir niyet daha ne kadar net ve öz anlatılabilir bilemiyorum.

Bu şarkıyı ise kendi özelinde iki ayrı kanaldan incelemekte fayda var.

İlki, şarkının video klibi her massive attack video klibinde olduğu gibi hikaye anlatıcılığı üzerine kurulu. Özellikler son 4-5 senedir yoğun şekilde kullan at şarkılar ve video kliplerden o kadar yoruldum ki, böyle yoğun bir iş keşfettiğimde ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsiniz. O yüzden, bu kısa sürede en azından bana korkularım adına anlattığı şeyler için bu video klibe teşekkür etmek istiyorum. 😊

İkincisi olarak ise, şarkıyı tek başına ele alırsak ekşisözlük’te 2009 yılında atılan bir yorum, durumu benim açımdan hem gayet iyi açıklamış hem de gülümsetmiştir.

“İnsana yürürken tamamen on numara vurdumduymaz entarisi giydirir. Hani attığınız her adımın arkasından bir bina yıkılsa, bir bomba atılsa, yer gök birbirine girip münker ve nekir belirse arkanızdan, depremler halay çekse zerre umrunuzda olmayacakmış gibi hissettir. yürümeyi yeni baştan öğretir be. yürürken bi deneyin bakalım ne olacak?”
26.12.2009 – bosforlu cevriye

Dünya’nın farklı bölgelerindeki güzellikleri, canlı elektronik müzik sanatçıları ile buluşturarak harika bir işe imza atan proje “Cercle”, bu sefer bizi “The Finishing” şarkısı ile tanıdığımız “Stavroz” ile buluşturmuş.

Stavroz – The Finishing

Bu muhteşem performans ve manzarayla, sınav yolculuğunuzda bir saatlik güzel bir gezintiye çıkmanızı öneririm.

Ek olarak belirtmek istediğim bir nokta ise, etkinlik fiyatlarının ortalama bir konser biletinden çok daha ucuz olması. Belki üniversitede biriktirdiğiniz paralarla ufak bir çılgınlık yapabilirsiniz 😊

İyi dinlemeler diliyorum.

Diğer müzik tavsiyelerimiz için tıklayınız.